-
1 юлга чыгу
yola çıkmak -
2 afreizen
yola çıkmak [-ar] v -
3 vertrekken
yola çıkmak [-ar] v -
4 set out
yola çikmak; (to ile) baslamak; açiklamak, belirtmek; düzenlemek -
5 ausgehen
aus|gehen1) ( weggehen) çıkmak, sokağa çıkmak2) ( erlöschen) sönmekwir können davon \ausgehen, dass......den yola çıkabiliriz6) ( enden) bitmek;leer \ausgehen eli boş çıkmak, hava almak7) ( zu Ende gehen) bitmek;mir ging das Geld aus! param bitti!8) ( Motor) istop etmek -
6 выходить
iyileştirmek; yetiştirmek; inmek; ayrılmak,çekilmek; olmak,çıkmak; (pencere vb.) açılmak,bakmak,nazır olmak; tükenmek,suyunu çekmek; tüketmek* * *I выход`итьнесов.; сов. - вы́йтивыходить из больни́цы — перен. hastaneden çıkmak
выходить из-за стола́ — masa / sofra başından kalkmak
выходить со ста́нции (о поезде) — перен. (istasyondan) kalkmak
выходить из войны́ — перен. savaştan / harpten çıkmak
вы́йти из кри́зиса — перен. bunalımdan çıkmak
выходить на у́лицу (о массах) — sokağa / dışarı çıkmak; sokaklara dökülmek
выходить в мо́ре — denize çıkmak
выходить в откры́тое мо́ре — denize açılmak
выходить на охо́ту — ava çıkmak
выходить на лов ры́бы — balığa çıkmak
выходить на сце́ну — sahneye çıkmak
выходить на мировы́е ры́нки — dünya pazarlarına açılmak
выходить на рабо́ту — işbaşı yapmak
выходить на телеэкра́ны (о фильме) — ekrana gelmek
вы́шел но́вый журна́л — yeni bir dergi çıktı
две соро́чки из э́того не вы́йдут — bundan iki gömlek çıkmaz
2) (становиться, делаться кем-л.) olmakиз него́ вы́йдет хоро́ший врач — iyi bir doktor olur
челове́ка из него́ не вы́йдет — adam olmaz
геро́й из него́ не вы́йдет — onda kahraman olacak hal yok
выходить победи́телем из чего-л. — galip çıkmak
3) ( получаться) olmak; çıkmakничего́ у него́ не вы́йдет — bir şey başaramaz:
из э́того ничего́ не вы́йдет — bundan bir şey çıkmaz
не вы́йдет! — sökmez!
вы́шло так, как я сказа́л — dediğim çıktı
э́тот сни́мок не вы́шел — bu fotoğraf (iyi) olmadı
сни́мок хорошо́ вы́шел — resim iyi çıktı
как бы чего́ не вы́шло — bir şey olmasın
как же так вы́шло, что... — nasıl oldu da...
4) тк. несов. bakmak; açılmakко́мната выхо́дит о́кнами в сад — odanın pencereleri bahçeye bakar
дверь выхо́дит в коридо́р — kapı koridora açılır
доро́га выхо́дит на шоссе́ — yol şoseye kavuşur / çıkar
5) ( замуж) varmakвыходить за кого-л. — birine varmak
6) тк. сов. ( происходить)...dan olmak, içinden çıkmak / gelmekон вы́шел из крестья́н — köylüdendir, köylü içinden çıkmıştı
он вы́шел из наро́да — halkın içinden yetişmişti
7) ( расходоваться) tükenmek, suyunu çekmek; harcamak, tüketmekу нас вы́шел весь бензи́н — benzinimiz tükendi
у нас выхо́дит мно́го дров — çok odun harcarız
••выходить из берего́в — taşmak
вы́йти из заколдо́ванного круга — kısır döngüden kurtulmak
выходить из себя́ — çileden çıkmak
умо́м он не вы́шел — akıldan yana züğürttür
она́ лицо́м не вы́шла — çehre züğürdüdür
э́та те́ма выхо́дит за ра́мки нашего сообще́ния — bu konu tebliğimizin çerçevesini aşmaktadır
II в`ыходитьна́ша кома́нда вы́шла вперёд — takımımız öne / ileri geçti
сов., см. выхаживать -
7 start
n. başlama, start, başlangıç, çıkış, yola çıkma, harekete geçme, avantaj, sıçrama, fırlama, ürkme————————v. başlamak, koyulmak, yola çıkmak, kalkmak, hareket etmek, kaynaklanmak, fırlamak, çalışmak (motor), ürkmek, irkilmek, başlatmak, çalıştırmak, çıkarmak, kurmak, desteklemek, yöneltmek, tartışmaya açmak, ürkütmek, korkutup kaçırmak, gevşetmek* * *I 1. verb1) (to leave or begin a journey: We shall have to start at 5.30 a.m. in order to get to the boat in time.) yola çıkmak2) (to begin: He starts working at six o'clock every morning; She started to cry; She starts her new job next week; Haven't you started (on) your meal yet?; What time does the play start?) başlamak3) (to (cause an engine etc to) begin to work: I can't start the car; The car won't start; The clock stopped but I started it again.) çalış(tır)mak, işle(t)mek4) (to cause something to begin or begin happening etc: One of the students decided to start a college magazine.) başlatmak, kurmak2. noun1) (the beginning of an activity, journey, race etc: I told him at the start that his idea would not succeed; The runners lined up at the start; He stayed in the lead after a good start; I shall have to make a start on that work.) başlama, start2) (in a race etc, the advantage of beginning before or further forward than others, or the amount of time, distance etc gained through this: The youngest child in the race got a start of five metres; The driver of the stolen car already had twenty minutes' start before the police began the pursuit.) üstünlük, avantaj•- starter- starting-point
- for a start
- get off to a good, bad start
- start off
- start out
- start up
- to start with II 1. verb(to jump or jerk suddenly because of fright, surprise etc: The sudden noise made me start.) irkilmek, ürküp sıçramak2. noun1) (a sudden movement of the body: He gave a start of surprise.) irkilme2) (a shock: What a start the news gave me!) şok -
8 сниматься
несов.; сов. - сня́ться1) çıkmak; ayrılmak, soyulmakколесо́ сняло́сь с о́си — tekerlek dingilden çıktı
с помидо́ров ко́жица снима́ется с трудо́м — domates kabuğu zor soyulur
2) çıkmakу меня́ сапо́г не снима́ется — çizme ayağımdan çıkmıyor
3) yola çıkmakснима́ться с я́коря — demir almak / alıp gitmek
на́ша гру́ппа снима́ется за́втра — разг. bizim grup yarın yola çıkıyor
с авиано́сца сня́лся истреби́тель — uçak gemisinden bir av uçağı kalktı
4) resim çektirmek / çıkartmakснима́ться в кино́ — filim çevirmek, filimde rol almak
у како́го фото́графа ты снима́лся? — resmini hangi fotoğrafçıya çıkarttın?
••снима́ться с учёта — (kendi) kaydını sildirmek
-
9 set off
ayrı tutmak, ayrı koymak, belirginleştirmek, güzel göstermek, ateşlemek, patlatmak, patlak verdirmek, başlatmak, çaldırmak (alarm), karşı dava açmak, hesaba katmak (zarar), yola çıkmak, kalkışmak, girişmek* * *1) ((sometimes with on) to start a journey: We set off to go to the beach.) yola çıkmak2) (to cause to start doing something: She had almost stopped crying, but his harsh words set her off again.) başlatmak3) (to explode or ignite: You should let your father set off all the fireworks.) patlatmak -
10 set out
dikmek, ekmek, sergilemek, göstermek, dizmek, gözler önüne sermek, düzenlemek, yola çıkmak, başlamak, koyulmak, girişmek* * *düzenleme* * *1) (to start a journey: He set out to explore the countryside.) geziye/yola çıkmak2) (to intend: I didn't set out to prove him wrong.) kalkışmak -
11 start off
başlamak, koyulmak, yola çıkmak* * *başla* * *1) (to begin a journey: It's time we started off.) yola çıkmak2) (to cause or allow something to begin, someone to start doing something etc: The money lent to him by his father started him off as a bookseller.) başla(t)mak -
12 start
baslamak; baslatmak; çalismak; çalistirmak; irkilmek, siçramak, yerinden hoplamak; (back ile) geri dönmek için yola çikmak; (out ile) yola çikmak, ayrilmak; baslangiç, baslama; kalkis, hareket; çikis, start; siçrama, irkilme; avans, avantaj -
13 partir
v i1 s'en aller gitmek◊Elle est déjà partie. — Bayan gitti bile.
2 -(y)e doğru gitmek3 başlamak◊Le coup est parti. — Ok yaydan çıktı.
4 kaybolmak◊La tache est partie. — Leke kayboldu.
5 partir de -den yola çıkmak6 à partir de -den başlayarak -
14 pour
1 destiné à -(y)e, için, -den yana♦ être pour qqn, qqch bir şey ya da birinden yana olmak◊Je suis pour ce candidat. — Ben bu adaydan yanayım.
◊Il est pour. — O bundan yana.
2 ol- [oɫ'-]3 yerine [jeɾi'ne]4 par rapport à göre [ɟœ'ɾe]5 vers doğru [doː'ɾu]6 için [i'ʧin]7 yüzünden [jyzyn'den]8 karşılığında9 afin de (avec l'inf.) -mek için♦ pour que (avec le subj.) -mesi için◊J'ai tout fait pour qu'il vienne. — Gelmesi için herşeyi yaptım.
-
15 set forth
v. ileri gelmek, öne sürmek, yola çıkmak, yola koyulmak, ortaya koymak -
16 set forth
v. ileri gelmek, öne sürmek, yola çıkmak, yola koyulmak, ortaya koymak -
17 repartir
v i1 redémarrer yeniden yola çıkmak◊Le train repartira dans dix minutes. — Tren on dakika sonra yeniden yola çıkacak.
2 retourner dönmek◊Il repart au Canada l'année prochaine. — Gelecek yıl Kanada'ya dönüyor.
-
18 route
n f1 chaussée yol [joɫ]◊La route est barrée. — Yol kapalı.
2 itinéraire yol [joɫ]a yanlış yola girmekb fig yanılmak4 yolculuk [joɫʤu'ɫuk]♦ se mettre en route yola çıkmak♦ faire route yolculuk etmeka çalıştırmakb fig başlatmak -
19 исходить
I сов., разг.( обойти) karış karış gezmek; dolaşmadık / gezmedik bir yanını bırakmamakII1) gelmek; çıkmak ( о слухах)отку́да исхо́дит опа́сность? — tehlike nereden geliyor / kaynaklanıyor?
инициати́ва должна́ исходи́ть от вас — inisiyatif sizden gelmeli
2) ( основываться) hareket etmek, yola çıkmakIII несов.; сов. - изойти́, в соч.исходи́ть из конкре́тных усло́вий — somut koşullardan hareket etmek
исходи́ть слеза́ми — yaşlara boğulmak
-
20 отправляться
несов.; сов. - отпра́виться1) gitmekотправля́ться в путь — yola çıkmak
отправля́ться на прогу́лку — gezintiye çıkmak
2) (о поезде, автобусе и т. п.) kalkmak, hareket etmek3) тк. несов. (основываться на чем-л.) hareket etmek••отпра́виться на то́т свет — öbür dünyayı boylamak
См. также в других словарях:
yola çıkmak — 1) araca binmek üzere yol üstünde durmak 2) bir yere varmak için bulunduğu yerden ayrılarak yolculuğa başlamak, harekete geçmek Yola öğle yemeğinden sonra çıktık. S. Kocagöz 3) herhangi bir şeyi esas alarak, oradan başlayarak Bir roman konusundan … Çağatay Osmanlı Sözlük
yola (veya yollara) düşmek — yola çıkmak, yol almaya başlamak Yâre gidecek günümdür / Düşem yollara yollara. Erzurumlu Emrah … Çağatay Osmanlı Sözlük
yola düzülmek — gidilecek yere doğru yola çıkmak Rüzgâr, karanlığı karıştırır gibi garip bir ahenk içinde eserken biz de yolumuza koyulduk. H. E. Adıvar Eh, dedik, elbette orada bir çaresini bulurlar ve yola düzüldük. R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük
yola revan olmak — esk. yola çıkmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
çıkmak — den, ar 1) İçeriden dışarıya varmak, gitmek Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık. F. R. Atay 2) nsz Elde edilmek, sağlanmak, istihsal edilmek Bu mülakatımızdan esaslı bir netice çıkmadı. Atatürk 3) nsz Bir meslek… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yola gitmek — yolculuğa çıkmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
revan olmak — yola çıkmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
yelken açmak — yola çıkmak için hareket etmek Kayıkçı yelkeni açmak için ilkin direği yerine oturtmalıdır. S. Birsel … Çağatay Osmanlı Sözlük
yelken basmak — yola çıkmak, hareket etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
yol — is. 1) Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik 2) Karada insanların ve hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı. Ç. Altan 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
hareket etmek — 1) yola gitmek, yola çıkmak Ne vakit hareket edeceğiz, Kenan? Yarın mı? Ö. Seyfettin 2) vücudu oynatmak, kıpırdatmak veya kımıldamak, devinmek 3) davranmak İnsan bu kadar ölçülü hareket eder mi, edemez mi?. H. E. Adıvar 4) fiz. devinmek … Çağatay Osmanlı Sözlük